DOLAR

36,2388$% 0.35

EURO

38,0197% 0.32

STERLİN

45,6053£% 0.35

GRAM ALTIN

3.360,93%-1,10

ÇEYREK ALTIN

5.564,00%-0,71

BİST100

9.877,59%-0,37

BİTCOİN

3522923฿%-0.27484

İmsak Vakti a 02:00
Aydın AZ BULUTLU
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
a
BasınPress

BasınPress

06 Şubat 2025 Perşembe

Mehmet Kara’dan kulüplere uyarı: Transfer başarısı için psikolojik analiz şart

Mehmet Kara’dan kulüplere uyarı: Transfer başarısı için psikolojik analiz şart
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Mehmet Kara’dan kulüplere uyarı: Transfer başarısı için psikolojik analiz şart

“Büyük umutlarla alınan birçok oyuncu, sadece yanlış yönetilen psikolojik süreçler nedeniyle başarısızlıkla sonuçlanabilir”

FUTBOLDA ara transfer dönemi devam ederken Klinik Psikolog Mehmet Kara’dan kulüplere uyarı geldi. Türk futbolunda transfer süreçlerinin yalnızca istatistikler ve teknik analizlere dayalı olmaması gerektiğini savunan Klinik Psikolog Mehmet Kara, “Transfer çalışmaları psikolojik boyutuyla da ele alınması gerekiyor, bu artık bir zorunluluktur” dedi .

Böyle bir analiz ve dönüşümün yalnızca daha başarılı transferler yapılmasını değil, aynı zamanda futbolcuların en iyi versiyonlarına ulaşmalarını da sağlayacağını savunan Kara, konuşmalarını şöyle sürdürdü: “Profesyonel kulüpler, özellikle büyük takımlar, psikoloji biliminin sunduğu bu avantajlardan yararlanmalı; alt kategorideki takımlara öncü olmalı ve güncel bilimsel çalışmalardan faydalanarak ülke futbolunun gelişimine katkıda bulunmalıdır.
Bir spor sever ve futbol izleyicisi olarak, futbola olan ilgim ve bu alandaki gelişmelerin Türkiye’de sınırlı kalmış olması dikkatimi çekti. Futbol yalnızca bir oyun değil, aynı zamanda bireysel ve kolektif psikolojinin sahaya yansımasıdır. Bu farkındalıkla, futbolcuların mental süreçlerini, takım içi dinamikleri ve transfer politikalarının psikolojik yönünü daha iyi anlayabilmek adına kapsamlı araştırmalar yaptım. Yaptığım araştırmaların ve saha içi gözlemlerimin bir sonucu olarak ortaya çıktı. Psikoloji ve futbolun kesişim noktasında daha fazla bilinç oluşturulması gerektiğine inanıyor ve ülkemizde bu alanda yapılan çalışmaların gelişmesi gerektiğini düşünüyorum.”

Kulüplerin transfer süreçlerinde psikolojik analizleri bir standart haline getirmeleri gerektiğini dile getiren Klinik Psikolog Mehmet Kara; “Bu çalışmalar Büyük maliyetli yanlış transferlerin önüne geçebilir ve takım uyumunu artırabilir. Aksi takdirde, büyük umutlarla alınan birçok oyuncu, sadece yanlış yönetilen psikolojik süreçler nedeniyle başarısızlıkla sonuçlanabilir” şeklinde konuştu.

BİR FUTBOLCU NEDEN BİR TAKIMDA BAŞARISIZKEN BAŞKA BİR TAKIMDA BAŞARILI OLUR?
Futbolun teknik ve fiziksel yeteneklerin yanı sıra, psikolojik faktörlerin büyük ölçüde belirleyici olduğu bir spor dalı olduğuna işaret eden Mehmet Kara “Bazı futbolcular, bir takımda verimsiz veya başarısız bir performans sergilerken, farklı bir takıma transfer olduklarında adeta yeniden doğarlar. Bu durumun ardında yalnızca taktiksel uyum veya fiziksel gelişim değil, aynı zamanda futbolcunun psikolojik ihtiyaçlarının karşılanması, aidiyet duygusunun sağlanması ve bireysel şemalarının olumlu şekilde aktive edilmesi yer alır.
Şema Terapi perspektifi, bireylerin çocukluk ve gençlik dönemlerinde geliştirdikleri temel psikolojik kalıpların (şemaların), hayatlarının ilerleyen dönemlerinde nasıl şekillendiğini ve ilişkilerini nasıl etkilediğini açıklar. Futbolcularda da bu şemalar, hem saha içindeki performansı hem de takım içi uyumu doğrudan etkileyebilir” açıklamasında bulundu.

TEKNİK DİREKTÖR – OYUNCU İLİŞKİSİ
Teknik Direktörlerin önemli birer figür olduklarını söyleyen Kara , şöyle devam etti:
“Bir futbolcunun saha içi performansının psikolojik ihtiyaçlarının ne kadar karşılandığı ile doğrudan bağlantılı olduğu artık birçok bilimsel araştırma tarafından desteklenmektedir. Teknik direktörler yalnızca taktiksel yönlendirme yapan kişiler değil, futbolcular için lider, mentor ve psikolojik destek sağlayan figürlerdir.

Şema Terapi perspektifinden bakıldığında, futbolcunun hangi psikolojik şemaları baskınsa, teknik direktörün onunla kurduğu ilişki de ona göre şekillenmelidir.

Bazı futbolcular, çocukluk döneminde yeterince destek görmemiş, duygusal yoksunluk yaşamış olabilirler. Bu futbolcular, sahada ve takım içinde güçlü bir figüre bağlanma ihtiyacı hissedebilir. Teknik direktör eğer:

  • Futbolcuyla bireysel ilgileniyor,
  • Onun duygusal ihtiyaçlarına duyarlılık gösteriyor,
  • Eleştirilerini kırıcı değil, yapıcı bir şekilde sunuyor,
  • Futbolcuya sevildiğini, desteklendiğini hissettiriyor ise futbolcu kendini daha güvende hisseder ve performansı yükselir.
    GUARDIOLA, KLOOP, RONALDINHO, İBRAHİMOVİÇ…
    Pep Guardiola’nın birçok oyuncuyla özel ilişki kurması, Jürgen Klopp’un oyuncularını sevgi ve ilgiyle yönetmesi, futbolcuların performanslarını artıran psikolojik faktörlere örnek olarak gösterilebilir.
    Bazı futbolcular, baskı altında ve eleştiriye maruz kaldıklarında performanslarını kaybederken, eğlenceli ve rahat bir ortamda kendilerini çok daha iyi gösterebilirler.
    Bu futbolcuların performanslarını yükseltmek için teknik direktörlerin onlara saha içinde eğlence, özgürlük ve rahatlama hissi vermesi gerekir.
    Ronaldinho gibi oyuncular, baskı yerine eğlenceli ortamda en iyi performanslarını sergileyebilirler.
    Zlatan Ibrahimovic gibi karakterler, özgür bırakıldıklarında daha yüksek katkı sağlayabilirler.
    Eğer bir futbolcu; oyun içinde fazla düşünmeden içgüdüsel oynadığında daha başarılıysa,
    baskı altında kaygı seviyeleri artıyorsa, takım arkadaşlarıyla iyi ilişkiler geliştirdiğinde performansı yükseliyorsa,
    bu futbolcunun “Eğlenceli Çocuk” modunun aktive edilmesi gerekir. Teknik direktör eğer, bu futbolcunun sahada özgürleşmesini ve oyundan keyif almasını sağlarsa, performansında büyük bir yükseliş gözlenebilir.”

TARAFTAR VE CAMİA İLE DUYGUSAL BAĞIN GÜCÜ , AİDİYET…

‘Futbolcularda en önemli psikolojik faktörlerden biri de, taraftarın ve kulüp kültürünün ona sunduğu aidiyet duygusudur’ diyen Klinik Psikolog Mehmet Kara,
bazı futbolcuların belirli bir kulübe geldiklerinde adeta yeniden doğduklarına dikkat çekti. Kara şunları söyledi: “Taraftarın sevgisi ve camianın ona yaklaşımı onun temel psikolojik ihtiyaçlarını karşılamaktadır.

  • Didier Drogba’nın Galatasaray’da gösterdiği performans, hem takım içindeki sevgi hem de taraftarın ona verdiği büyük destekle ilişkilendirilebilir.
  • Fernando Torres, Chelsea’de zorluk yaşarken, Atletico Madrid’e döndüğünde eski günlerine dönebilmiştir.
  • Mohamed Salah, Chelsea’de başarısız olmasına rağmen, Liverpool’a geldiğinde çok daha başarılı olmuştur.

Bu futbolcuların başarılarını belirleyen faktörler arasında, kendilerini camianın bir parçası olarak hissetmeleri ve taraftarın sevgisini hissetmeleri yer alır.

Eğer bir futbolcu:

  • Taraftarın ona duyduğu güveni hissediyorsa,
  • Kulüp kültürüyle özdeşleşiyorsa,
  • Saha içinde daha fazla sorumluluk alma motivasyonu hissediyorsa,

performansı büyük ölçüde artacaktır.

Sonuç: Psikolojik Faktörler Başarıyı Belirler!

Bir futbolcunun bir takımda başarısız olup başka bir takımda başarılı olması, sadece teknik ve taktiksel faktörlere bağlı değildir.

  • Teknik direktörün futbolcunun psikolojik ihtiyaçlarına uygun liderlik sergilemesi,
  • Futbolcunun yetişkin tarafıyla doğru iletişim kurulması,
  • Eğlenceli çocuk tarafının aktivasyonu ve rahat bir oyun ortamı sağlanması,
  • Taraftar ve camianın futbolcuya sunduğu aidiyet duygusu,

bu başarı değişkenliğinin temel psikolojik nedenleridir.

Futbol, mental süreçlerin sahaya en fazla yansıdığı spor dallarından biridir. Futbolcuların şemaları, geçmiş deneyimleri, duygusal ihtiyaçları ve psikolojik ihtiyaçları doğru yönetildiğinde, aynı oyuncu bambaşka bir takımda çok daha farklı bir kimliğe bürünebilir.

Bu yüzden, kulüpler transfer süreçlerinde yalnızca istatistiklere ve fiziksel yeterliliklere değil, futbolcuların psikolojik profillerine de yatırım yapmalıdır.

Devamını Oku

Yetim Aileleri, Çocuk Şenliği’nde Bir Araya Geldi

Yetim Aileleri, Çocuk Şenliği’nde Bir Araya Geldi
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Yetim Vakfı, İstanbul’un farklı ilçelerindeki yetim, öksüz, sosyal yetim çocukları ve aileleriyle Çocuk Şenliği’nde buluştu. Yetim Vakfı Bağcılar Teşkilatı’nın ev sahipliğini yaptığı şenliğe; Bağcılar, Güngören, Esenler, Zeytinburnu ve Bayrampaşa’dan toplam 83 aile ve 125 çocuk katıldı.

“Çocukların Neşesi Yüzleri Güldürdü”


Hem çocukların hem de ailelerin yüzlerinde bir tebessüm bırakan şenliğe Bağcılar Belediye Başkan Yardımcısı Muharrem Erdal da katıldı. Yetim Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Murat Yılmaz, konuşmalarını yaptıktan sonra Muharrem Erdal Beyefendiye “Hayallere Değen Resimler” Projesi kapsamında yetim çocuklar tarafından resmedilen tablolardan hediye etti.

Çocuklara Mutluluk, Ailelere Destek


Çocukların gönüllerince eğlendiği şenliğe; Bağcılar’dan 23 aile 29 çocuk, Güngören’den 18 aile 24 çocuk, Esenler’den 19 aile 32 çocuk, Zeytinburnu’ndan 8 aile 20 çocuk, Bayrampaşa’dan ise 15 aile 20 çocuk katılım sağladı. 


Program boyunca çocuklar için çeşitli oyunlar oynandı, yüz boyama etkinlikleri yapıldı, yemekler yenildi ve hediye taktimi gerçekleşti. Şenliğe katılan ailelere LC Waikiki Hediye Kartı ve 5 litrelik zeytinyağı desteği verildi.

Devamını Oku

 Yerli Şirket, Avrupa’nın Lider Fonksiyonel Gıda Tedarikçisi Olmaya Hazırlanıyor

 Yerli Şirket, Avrupa’nın Lider Fonksiyonel Gıda Tedarikçisi Olmaya Hazırlanıyor
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Araştırmalar 2,4 milyar insanın besleyici gıdalara düzenli olarak erişemediğini ortaya koyuyor. Vücudun temel bileşenlerinden biri olan proteine dünya genelinde yeterli erişimin olmaması ve protein kaynaklarının besleyiciliğini her geçen gün kaybetmesi küresel çapta üniversitelerin ve üreticilerin faaliyete geçmesini tetikliyor. Doğal protein içeriğiyle milyonlarca yıldır insanlığa ve dünyaya fayda sağlayan mikroalg yosunlarının üretilmesi için harekete geçen Algolina 2027’de hayata geçirmek üzere Türkiye’nin en büyük mikroalg yosun üretim tesisi yatırımının fizibilite çalışmalarını da hız kesmeden sürdürüyor. 

Uluslararası Gıda Politikası Araştırma Enstitüsü’nün 2024 raporuna göre, sağlıksız ve yetersiz beslenme, bulaşıcı olmayan hastalıklar dahil olmak üzere, birçok kritik halk sağlığı sorununun temelini oluşturuyor. Öyle ki 2,4 milyar insan besleyici gıdalara düzenli olarak erişemiyor ve bu durumdan dolayı Türkiye’de 30’un üzerinde üniversitenin harekete geçerek spirulina, phycociyanin, chlorella ve astakzantin gibi farklı besin değerlerine sahip mikroalgler üzerinde deneme çalışmaları yapmaya devam ediyor. Böylece vücudun temel yapı taşlarından ve kas sisteminin ana bileşenlerinden biri olan protein için besleyici kaynaklar üreten çözüm sağlayıcıların faaliyet geçmesi de tetikleniyor. 

Doğal ortamında yetişen bazı yenilebilir yosun türü mikroalgler doğal protein içeriğiyle birçok canlının beslenme ihtiyacına milyonlarca yıldır fayda sağlıyor. Bu mikroalgler önümüzdeki yıllarda protein ihtiyacında yeni alternatif olma yolunda hızlı ilerliyor. Türkiye’nin ilk mikroalg üreticilerinden olan Algolina, yeni entegre mikroalg üretim tesisi yatırımının fizibilite çalışmalarına hız kesmeden devam ediyor. Tesise 2027 yılında başlanması planlanırken, üniversitelerle de araştırma ve geliştirme işbirlikleri yapan şirket; vegan, vejetaryen ve fonksiyonel içeriklere sahip ürünleriyle Avrupa’nın fonksiyonel gıda tedarikçisi olma yolunda ilerliyor.

Fonksiyonel beslenmeyi erişilebilir kılmak hepimizin ortak görevi”

Algolina Kurucusu ve CEO’su Fatih Furkan Akkaya, “Algolina olarak, ülkemizde fonksiyonel beslenmenin artması ve bunun ulaşılabilir hale gelmesinin hepimizin ortak görevi olduğu görüşündeyiz. Ekip olarak yıllardır temiz kaynaklarla üretim yaparak ve hammaddeleri tedarik ederek dünyanın dört bir yanındaki tüketicilerimize ulaştırmak için çalışıyoruz. Türkiye’de alanında önemli çalışmalara imza atmış diyetisyen, mühendis ve doktorlardan oluşan kıymetli bir çalışma grubumuz var. Spirulina özelinde sürekli olarak farklı işbirlikleri için çalışmalar ve toplantılar gerçekleştiriyoruz. Çalışmaların en önemli ortağı da üniversitelerimiz. Farklı alanlarda hocalarımızla yenilikler üzerine çalışmalar gerçekleştiriyoruz. Bunların en önemli kısmını gıda takviyeleri ve fonksiyonel beslenme ürünleri oluşturuyor. Bugün özellikle Amerika’da bozuk beslenmeye alternatif olarak diyet listelerinde önerilmeye başlanan gıda tozu karışımlarının ana unsuru spirulinadır.” diyerek sözlerini şunları ekledi:

“Spirulina o kadar besleyici bir ürün ki, ziraat fakülteleri aracılığıyla yarış atları, arıcılık, kanatlı hayvanlar, evcil hayvanlar ve balıklar için besin takviyesi olarak da farklı çalışmalara konu ediliyor. Bizler de tüketici geri dönüşlerini alarak üniversitelerimizin çalışmalarına hammadde tedarikleri ve yeni tüketim şekli önerileri için farklı destekler vermeye devam ediyoruz. Çünkü iyi beslenmeyi yaygınlaştırmak ve sürdürülebilir kılmak hepimizin sorumluluğu. Tam da bu kapsamda önceliğimiz, dünya çapında besin takviyesi veya protein desteği olarak kullanılan mavi-yeşil alg yosun türü olarak bilinen spirulina’nın yanı sıra, global pazarlarda rağbet gören “phycociyanin” “chlorella”, “astaksantin” gibi nitelikli mikroalgleri verimli bir şekilde üretmek ve bunları işleyerek daha nitelikli kılmak.”

“Doğal besinleri yine doğal kaynakları kullanarak insanlığa sunmak istiyoruz”

“Yerli ve milli bir marka olarak, Türkiye’den Körfez ve Avrupa pazarına yaptığımız ihracatlar yatırımcıların ilgisini çekiyor. Şu an bazı Avrupalı yatırımcılardan teklif alıyoruz. Özellikle bu teklifleri Körfez fonlarının yatırım yaptığı şirketler yapıyorlar. Değerlendirirken ise fonksiyonel beslenmenin dünyanın gelişmiş ülkelerinde olduğu gibi Türkiye’de de sağlam bir pazara dönüşmesi için çalışıyoruz. Biz doğal besinleri yine doğal kaynakları kullanarak ve doğayı sömürmeden insanlığa sunmak istiyoruz. Bunun için biyomühendislik faaliyetlerimizi de genişleterek yeni biyoteknolojik metotlarla Türkiye’nin en kapsamlı mikroalg üretim tesisini iş birliklerimizle hayata geçireceğiz. Tüm bilgi ve birikimlerimizi bu konu üzerine yoğunlaştırdık. Hedefimiz güçlü bir marka altyapısı oluşturarak bu alanda uluslararası pazarlarda yer almak. Tabi tüm bunların yanında yeni girişimlere de ilham kaynağı olmayı da ayrı bir görev olarak benimsiyoruz.”

Sürdürülebilir bir dünya için geleceğe katkıda bulunmayı hedefliyoruz”

İnsan odaklı bir iş modeliyle çalıştıklarını ve çevreye duyarlı üretim standartlarıyla sürdürülebilir geleceğe katkıda bulunmanın en önemli görev olduğunu aktaran Algolina Kurucusu ve CEO’su Fatih Furkan Akkaya, sözlerini şöyle sonlandırdı: 

“Fonksiyonel ve sağlıklı yaşam ürünlerimizle bireylerin sağlığını desteklerken, sürdürülebilir bir dünya için benimsediğimiz ilkelerimizle geleceğe de katkıda bulunmayı hedefliyoruz. Bu doğrultuda sıfır atık hedefiyle ürünlerimize neredeyse tamamen geri dönüştürülebilir ambalajlar kullanarak sunuyoruz. Çıktığımız bu yolda en önemli mottomuz önce insan ve önce doğa oldu. Bu duruşumuzu da kararlılıkla sürdüreceğiz.” 

Devamını Oku

Endonezya’dan Hatay’a Kardeşlik Eli: 37 Yeni Konut İnşa Edildi

Endonezya’dan Hatay’a Kardeşlik Eli: 37 Yeni Konut İnşa Edildi
0

BEĞENDİM

ABONE OL

TÜRKİYE ENDONEZYA DOSTLUK DERNEĞİ’NDEN HATAY’A 37 KONUT

6 Şubat 2023 depremlerinin ardından Endonezya Cumhuriyeti Maliye Bakanlığı ile Türkiye Endonezya Dostluk Derneği (TEDER), Hatay’da 37 konuttan oluşan “Endonezya Köyü” projesini hayata geçirdi. Depremin 2. yıl dönümü kapsamında 3 Şubat Pazartesi günü 37 konut, hak sahiplerine teslim edildi.

Türk ve Endonezya iş çevrelerine ticaret, ekonomi, finansman, sanayi ve benzeri konularda görüş bildirmek ve uygulamada yardımcı olmak amacıyla 2 Ekim 2023 tarihinde kurulan Türkiye Endonezya Dostluk Derneği (TEDER), ülkemizde ve Endonezya ile diğer ülkelerde meydana gelen ve gelecek olan doğal afet, deprem, savaş, olağanüstü ve olağan zamanlarda ihtiyaç sahiplerine yardımcı olmayı planlamaktır. Bu anlamda Endonezya Cumhuriyeti Hükümeti Maliye Bakanlığı ile TEDER arasında 6 Şubat 2024 tarihinde imzalanan “Hibe Anlaşması” ile yaşanan deprem felaketinden etkilenen Hatay’ın Kırıkhan ilçesine bağlı Taşoluk Köyü’nde konut sağlanması için “Endonezya Köyü” projesi başlamıştı. Proje çerçevesinde, Endonezya Cumhuriyeti Maliye Bakanlığının hibe desteği sayesinde TEDER ile AFAD arasında 24 Ekim tarihinde bir protokol imzalanarak 37 adet konut projesinin Hatay’da Endonezya Köyü olarak tahsis edilmesi hususunda mutabık kalınmıştı. Depremin 2. yıl dönümü kapsamında 3 Şubat Pazartesi günü Hatay Valisi Mustafa Masatlı’nın, Endonezya Cumhuriyeti Türkiye Büyükelçisi Achmad Rizal Purnama’nın, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı Yapı İşleri Genel Müdürü Murat Oral’ın, AFAD Bağışçı İlişkileri Daire Başkanı Mehmet Ali Öncü’nün, TEDER Yönetim Kurulu Başkanı ve Endonezya Fahri Konsolosu Dr. Eren Günhan Ulusoy’un, TEDER Yönetim Kurulu Üyeleri Endonezya Fahri Konsolosu Kadem Çakıroğlu, Endonezya Fahri Konsolosu İbrahim Çavga ve Sercan Demirbaş’ın katılımlarıyla inşa edilen 37 konut, hak sahiplerine teslim edildi. Teslim töreninde konuşma yapan TEDER Yönetim Kurulu Başkanı ve Endonezya Fahri Konsolosu Dr. Eren Günhan Ulusoy, “Bu proje, Türkiye ve Endonezya arasındaki güçlü dostluğun ve yardımlaşma ruhunun en somut göstergelerinden biri oldu. Depremin ikinci yılında umut dolu başlangıçlar için bir araya gelmekten mutluluk duyuyoruz” dedi.

Devamını Oku

Su Yalıtımı İle Binalarınızı Depremin Etkilerine Karşı Koruyun

Su Yalıtımı İle Binalarınızı Depremin Etkilerine Karşı Koruyun
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Su yalıtımı binaları depremlerin yıkıcı etkisine karşı korur

Yapılan araştırmalar, suya maruz kalan bir bina donatısının 15 yılda taşıma kapasitesinin yüzde 90’ını, 24 yılın sonunda ise tamamını kaybettiğini gösteriyor.  İZODER Başkanı Emrullah Eruslu, 6 Şubat 2023’te yaşanan deprem faciasının yıl dönümü dolayısıyla yaptığı açıklamada, “Kamudan inşaat firmalarına, mühendisinden ustasına, kiracısından ev sahibine Türkiye’de herkesin güvenli bina anlayışını benimsemesi şart. Mümkünken tedbir almamak sonrasında çok fazla acıya sebep oluyor. Bugün, bina inşa edenin de bir gayrimenkul satın alanın da depreme karşı dayanıklı ve uzun ömürlü binalar için doğru yapılmış su yalıtımı uygulamasının hayati önem taşıdığını unutmaması gerekiyor” dedi.

Ülke olarak yüreklerimizde derin izler bırakan 6 Şubat deprem felaketinden çıkarılması gereken en önemli dersin güvenli yapılaşmanın tüm yönleri ile ele alınarak zaman kaybetmeden ülke çapında yaygınlaştırılması olduğunu belirten İZODER Isı Su Ses ve Yangın Yalıtımcıları Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Emrullah Eruslu, şunları söyledi: “Depremler, yangınlar, seller ve yitip giden hayatlar. Bu konudan muzdarip vatandaşımız kalmayıncaya kadar ülkemizin bir numaralı gündemi güvenli yapılaşma olmalı. Deprem kuşağında yer alan ülkemizde kaybedecek bir dakikamız yok. Beklenen Büyük Marmara ve İstanbul depremi, yaklaşan tehlikenin boyutlarını daha iyi anlamamızı sağlıyor. Yeni inşa edilen tüm binalar deprem gerçeği göz önünde bulundurularak tasarlanmalı. Zemine uygun, kaliteli malzeme ve doğru işçilik ile inşa edilecek binalarda mevzuatlardaki tüm kurallar eksiksiz uygulanmalı ve sıkı şekilde denetlenmeli. Binalarda yaşanan en temel sorunlara baktığımızda; ısınamamadan evlerdeki rutubete, yangın güvenliğinden gürültüye kadar pek çok sorununun aslında yalıtımsızlıktan kaynaklandığını görüyoruz. Su ve ısı yalıtımının binaların düşmanı olan korozyona karşı kalkan görevi görerek binaları koruduğunu unutmamalıyız. Ancak yalıtımla korozyona karşı güçlendirilmiş binalar depremin yıkıcı etkisi karşısında sağlam bir şekilde ayakta kalabilir.”

Suya karşı yaşam alanlarını korozyondan koruyarak bina ömrünü uzatan su yalıtımının özellikle betonarme binaların güvencesi olduğunu vurgulayan İZODER Başkanı Emrullah Eruslu, açıklamalarını şöyle sürdürdü: “Türkiye’deki yapı stoku ağırlıklı olarak betonarme binalardan oluşuyor. Betonarme yapı sistemlerinin en zayıf noktalarından biri ise suya karşı olan hassasiyetleridir. Yağmur, kar, yeraltı suları, zeminde yer alan nem, mutfak, banyo, tuvalet gibi ıslak hacimlerdeki su kaçakları, binanın inşa edildiği zeminde bulunan basınçlı veya basınçsız yeraltı suları nedeniyle binalar sürekli olarak suya maruz kalabilir. Suyun taşıyıcı yapı elemanlarına nüfuz etmesi, betonun içindeki demirin paslanmasına yani korozyona neden olur. Korozyon ise yapının yük taşıma kapasitesini azaltır. Betonarme yapıların sağlıklı bir şekilde, tasarım ömürleri süresince işlevlerini sürdürebilmesi için yapının tamamının standartlara uygun şekilde ısı ve su yalıtımı ile korozyondan korunması gerekir. Karadeniz Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Şakir Erdoğdu’nun yaptığı araştırma; suya maruz kalan bir donatının 5 yılın sonunda taşıma kapasitesinin yüzde 50’sini, 15 yılın sonunda yüzde 90’ını, 24 yılın sonunda ise tamamını kaybettiğini ortaya koyuyor. Yani herhangi bir deprem ya da dış etken olmadan bile sadece donatı korozyonu ile bir yapının çökmesi söz konusu. 17 Ağustos 1999 Marmara Depremi sonrasında İstanbul Büyükşehir Belediyesi Hasar Tespit Komisyonu tarafından yapılan incelemeler sonucunda, yüzde 79’u hasarlı bulunan 55 bin 651 konut ve iş yerinin yüzde 64’ünde korozyon tespit edilmişti.”

Su yalıtımı zorunlu ama uygulama yetersiz

Binanın doğrudan suya maruz kalan çatı, temel, ıslak hacim gibi bölgelerinde uygulanacak su yalıtımı ve halk arasında terleme olarak bilinen yoğuşmayı önleyen ısı yalıtımı uygulamalarının doğru ve eksiksiz yapılması ile binalarımızın depreme karşı korunabileceğini söyleyen Emrullah Eruslu, “Binalarda Su Yalıtımı Yönetmeliği’nin 2018 yılında yürürlüğe girmesi ile su yalıtımı zorunlu bir uygulamaya dönüştü. Söz konusu yönetmeliğin yürürlüğe girdiği 1 Haziran 2018’den itibaren inşa edilen ve zorunlu olarak su yalıtımı yapılan bina sayısı toplam yapı stokunun sadece yüzde 5-5,5’ini oluşturuyor. 10 milyonun üzerinde bina, 30 milyonu aşan hanenin bulunduğu ülkemizde bu düşük oranlardaki su yalıtımı uygulaması maalesef bu işin yeterince ciddiye alınmadığını ortaya koyuyor. Ülkemizde ortalama bina ömrünün 30 yıl olduğunu görüyoruz ancak bir binanın ömrü en az 80-100 yıl olmalı.  Uzun yıllar boyunca güvenli barınma sağlayacak binalar için zemin etüdünün doğru yapılması, yapının tekniğine uygun olarak tasarlanması, iç ve dış etkenlerden yalıtım ile korunması ve bütün süreçlerin yine tekniğine uygun şekilde denetlenmesi gerekiyor” dedi.

İstanbul’da olası depremde 194 bin bina risk altında!

7,5 büyüklüğündeki senaryo depreminde İstanbul’daki binaların ortalama yüzde 17’sinin (yaklaşık 194 bin bina) orta ve üstü seviyede hasar göreceğinin tahmin edildiğini dile getiren Eruslu, “İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü Deprem Mühendisliği Ana Bilim Dalı tarafından hazırlanan ‘İstanbul İli Olası Deprem Kayıp Tahminlerinin Güncellenmesi Projesi’ raporunda yer alan sonuçlar, durumun ciddiyetini ortaya koyuyor: 7,5 büyüklüğündeki senaryo depreminde İstanbul’daki binaların ortalama yüzde 26’sının hafif, yüzde 13’ünün orta, yüzde 3’ünün ağır ve yüzde 1’inin çok ağır hasar görmesi bekleniyor. Buna göre ağır ve çok ağır hasarlı binaların yıkılıp tekrar yapılması gerektiği ortaya çıkıyor. Öte yandan orta hasarlı binaların da onarım yerine yıkılıp yeniden inşa edilmelerinin çoğunlukla daha uygun olduğuna işaret ediliyor. Durum böyleyken bir an önce Türkiye genelinde mevcut bina stokunun incelenmesi, güvenli hale getirilebilecek binaların ve güvenli olmayan binaların tespit edilmesine ihtiyaç var. Yeterli dayanıma sahip olan güvenli binaların güçlendirilmesi, güvenli olmayan binaların ise kentsel dönüşüme tabi tutulması ve yeniden inşa edilmesi hayati önem taşıyor” diye konuştu.

Devamını Oku

Tasarım: AKTOR Bilişim