35,5085$% 0.01
36,5276€% 0.53
43,5724£% 0.59
3.041,15%0,13
4.962,00%0,12
9.733,17%-1,79
3346687฿%0.09414
13 Ocak 2025 Pazartesi
Ege Tıbbi ve Aromatik Bitkiler Derneği (ETABSAD) Yönetim Kurulu Başkanı Serkan Torun ve MND Enerji, Mühendislik, Danışmanlık, Taahhüt LTD. ŞTİ. sahibi Mustafa Nizam Doğru, Akıllı Köy’ü ziyaret ederek önemli bir saha incelemesi gerçekleştirdi.
Akıllı Köy ve Kurucusuyla GörüşmeZiyaret kapsamında Akıllı Köy’ün kurucusu Coşkun Yıldırım ile detaylı bir görüşme yapıldı. Yıldırım, Akıllı Köy’ün kuruluş hikayesini, işleyişini ve bugüne kadar elde edilen başarıları misafirlerine aktardı.
Projenin kırsal kalkınma ve teknoloji entegrasyonu açısından Türkiye’de öncü bir model olduğunu ifade eden Yıldırım, Akıllı Köy’ün çiftçilere, girişimcilere ve bölgeye sağladığı katkılardan bahsetti.Saha Gezisi ve Detaylı İncelemelerGörüşmenin ardından, ETABSAD Başkanı Serkan Torun’un liderliğinde bir saha gezisi düzenlendi.
Bu gezi sırasında Akıllı Köy’de kullanılan yenilikçi tarım teknolojileri, sürdürülebilir enerji uygulamaları ve aromatik bitkilerle ilgili projeler incelendi. Torun, aromatik bitkilerin üretimi ve katma değerli ürünler haline getirilmesi konularındaki çalışmaları yerinde gözlemledi ve Akıllı Köy’ün bu alandaki potansiyelini değerlendirdi.
Başkan Torun’un DeğerlendirmesiSerkan Torun, ziyaretin ardından yaptığı açıklamada, Akıllı Köy’ün tıbbi ve aromatik bitkiler sektöründeki rolünün çok önemli olduğunu vurguladı. Torun, “Akıllı Köy, modern teknolojiyi tarımla birleştirerek sürdürülebilir kalkınmaya eşsiz bir katkı sağlıyor. Bu model, Türkiye genelinde kırsal kalkınma projelerine ilham kaynağı olabilir.
Ayrıca ETABSAD olarak bu tür projelerle iş birliği yapmaktan büyük mutluluk duyacağız” dedi.Mustafa Nizam Doğru’nun KatkılarıMND Enerji’nin sahibi Mustafa Nizam Doğru ise Akıllı Köy’ün enerji yönetimi ve yenilikçi teknolojiler alanındaki uygulamalarını takdirle karşıladı.
Doğru, bu tür projelerin sadece tarımsal üretimde değil, aynı zamanda enerji verimliliği ve çevresel sürdürülebilirlik açısından da örnek teşkil ettiğini ifade etti.Yeni İş Birlikleri için UmutBu ziyaret, ETABSAD ve Akıllı Köy arasında gelecekteki olası iş birliği projeleri için önemli bir adım olarak değerlendiriliyor.
Tıbbi ve aromatik bitkilerin üretim süreçlerinin modernizasyonu, yerel ekonomiye katkı sağlama ve ihracat kapasitesini artırma konularında önemli fırsatlar doğabileceği belirtiliyor.Bu kapsamlı ziyaretle ilgili daha fazla detay, Başkan Serkan Torun’un kaleme alacağı geniş bir köşe yazısında yer alacak. Yazı, Akıllı Köy’ün kırsal kalkınma modeline ışık tutacak ve ETABSAD’ın sektörel vizyonunu okuyucularla paylaşacak.
MHP İl Başkanı Mehmet Ali Yılmaz, ve AV Mehmet Altıntaş beraberindeki İl Teşkilatı üyeleriyle birlikte AK Parti İl Başkanı Sayın Muhammet Subaşıoğlu’na hayırlı olsun ziyaretinde bulundu.
Ziyaret sırasında karşılıklı iyi dilekler ve görüş alışverişinde bulunuldu. Başkan Yılmaz, ziyaret vesilesiyle İl Teşkilatı adına yeni görevlerinde başarılar dileyerek, her iki başkanın da görevlerinin hayırlı olmasını temenni etti.
Samimi bir ortamda gerçekleşen görüşmeler, birlik ve beraberlik mesajlarıyla sona erdi. Başkanlar, ortak çalışmaların ve dayanışmanın önemine dikkat çekti.
Yeni görevlerinde kendilerine başarılar diliyoruz.
Tokat TSO’da Güç Zehirlenmesi ve Saygısızlık mı?
Tokat Ticaret ve Sanayi Odası’nın 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü dolayısıyla düzenlediği kahvaltı programı, her ne kadar mesleki dayanışma ve basına yönelik takdir ifadeleriyle dolu bir organizasyon olarak görünse de, dikkatlerden kaçmayan bir detay, kamuoyunda soru işaretleri uyandırdı. Programda, Tokat TSO Başkanı Fatih Gökdere yerine Meclis Başkanı Emin Yılar’ın başkanlık etmesi, yalnızca protokol açısından değil, aynı zamanda teamüller ve nezaket açısından da eleştirilmesi gereken bir durumdur.
Başkanlık Koltuğu Kime Ait?
Bir ticaret ve sanayi odasında başkanlık makamının temsil yetkisi tartışmasızdır. Başkan, odanın en yüksek temsilcisidir ve özellikle kamuoyuna açık etkinliklerde bu rolü en üst düzeyde icra eder. Ancak bu organizasyonda, Tokat TSO Başkanı Fatih Gökdere’nin adeta geri plana itilip Meclis Başkanı Emin Yılar’ın başkanlık yapması, “güç zehirlenmesi” olarak adlandırılabilecek bir durumun açık bir yansımasıdır. Bu, sadece bir temsil krizinden ibaret değildir; aynı zamanda kurum içindeki uyumsuzluğu ve belki de şahsi çekişmelerin yansımalarını gözler önüne sermektedir.
Demokrasi ve Kurum Kültürüne Aykırı Davranış
Bir kurumun sağlıklı işleyebilmesi için kurallar ve teamüllere sadakat esastır. Tokat TSO, yalnızca üyelerine değil, Tokat’ın esnaf ve tüccarına hizmet etmekle yükümlüdür. Bu bağlamda, başkanın yetkilerinin görmezden gelinmesi, üyeler nezdinde kuruma olan güveni zedeleyecek bir davranıştır. Demokrasiye inanmış, kurum kültürüne bağlı bir yapı, bu tür şahsi hırsların ya da çekememezliklerin arka planda bırakıldığı, uyumlu bir yönetim anlayışıyla çalışmalıdır. Başkanın bypass edilmesi, yalnızca kurum içindeki işleyişi değil, Tokat halkının ve esnafının Ticaret ve Sanayi Odası’na olan bakışını da olumsuz etkileyebilir.
Esnaftan Beklenen Tepki
Tokat esnafı, bu tür güç mücadelelerine ve makam hırslarına kayıtsız kalmamalıdır. Oda başkanının yetkilerinin hiçe sayılması, bir meclis başkanının yetki sınırlarını aşarak asıl başkanı gölgede bırakması, yalnızca Fatih Gökdere’ye değil, odaya gönül vermiş her bir esnafa yapılmış bir saygısızlıktır. Bu duruma karşı bir tepki geliştirilmemesi, ileride daha büyük krizlerin önünü açabilir. Esnaf, temsilcilerini seçerken bu tür davranışların karşısında durmalı, kurumsal saygının yeniden tesis edilmesi için harekete geçmelidir.
Şahsi Hırslar mı, Kamu Yararına Hizmet mi?
Emin Yılar’ın bu toplantıda başkanlık yapması, “kişisel hırsların kurumsal değerlerin önüne geçtiği” algısını güçlendirmiştir. Başkan Fatih Gökdere’nin varlığına rağmen, kendisini hiçe sayan bir yaklaşım sergilenmesi, Tokat TSO yönetiminde uyumlu bir çalışma ortamının sağlanamadığını düşündürmektedir. Bu durum, yalnızca kurum içi bir mesele olarak kalmamalı, tüm Tokat kamuoyu tarafından dikkatle izlenmelidir.
Sonuç olarak, Tokat TSO gibi bir kurumun yöneticilerinden beklenen, bireysel çıkarları bir kenara bırakarak şehrin esnaf ve tüccarına en iyi şekilde hizmet etmektir. Kurumun itibarı ve işleyişi, bireylerin makam mücadelesine feda edilmemelidir. Tokat halkı ve esnafı bu durumu dikkatle değerlendirmeli ve gereken tepkiyi göstermekten geri durmamalıdır. Çünkü bir kurumun gücü, yalnızca yöneticilerinin değil, onu sahiplenen halkının da duyarlılığından gelir.
Tarihin her döneminde Anadolu toprakları, yalnızca coğrafi konumuyla değil, aynı zamanda yer altı ve yer üstü zenginlikleriyle de büyük güçlerin hedefi olmuştur. Bu stratejik önem, özellikle 21. yüzyılın sonlarına doğru çok daha kritik bir hale gelecektir. Bugün bile uluslararası güç dengeleri, Türkiye’nin sınırları, kaynakları ve kararları üzerinde çeşitli senaryolar üretirken, 30 yıl sonra bu mücadele daha karmaşık bir boyuta taşınacaktır.
Amerika ve Büyük İsrail HayaliAmerika’nın Ortadoğu politikaları uzun yıllardır tartışmalı bir şekilde sürüyor. Büyük İsrail projesi, sadece bölgesel bir harita değişikliği değil; aynı zamanda Orta Doğu’nun su kaynakları, enerji havzaları ve ekonomik değerlerini kontrol etme planının bir parçasıdır. Bu proje, Türkiye’yi doğrudan hedef almasa da, Türkiye’nin jeopolitik konumu nedeniyle bölgenin kilit taşıdır.
Anadolu, tarih boyunca sadece bir geçit değil, aynı zamanda bir kale olmuştur. Bu nedenle, Türkiye üzerinde oluşturulmaya çalışılan baskılar, sadece ekonomik veya siyasi değil, aynı zamanda kültürel ve toplumsal dokuyu da hedef almaktadır.Su ve Zenginliklerin ÖnemiBugün dünyada su, petrol ve doğalgaz kadar stratejik bir değer haline geldi.
Türkiye, GAP ve diğer su projeleriyle Ortadoğu’nun en değerli su kaynaklarını kontrol eden ülkelerden biridir. Fırat ve Dicle nehirleri, sadece Türkiye’nin değil, aynı zamanda Suriye ve Irak gibi komşu ülkelerin de can damarıdır. Ancak bu zenginlik, beraberinde bir mücadeleyi de getiriyor. Baraj projeleriyle kendi halkının refahını artırmaya çalışan Türkiye, bu süreçte dış baskılarla karşılaşmıştır ve karşılaşmaya devam edecektir.
Gürcistan ve Amerikan StratejisiAmerika, Karadeniz ve Kafkaslar üzerindeki hâkimiyetini artırmak için Gürcistan gibi ülkeleri birer stratejik ortak olarak kullanmaktadır. Bu politika, Türkiye’yi hem Karadeniz hem de Kafkasya’dan izole etme amacı taşır. Ancak Türk milleti, tarih boyunca ekonomik, askeri ve kültürel savaşlarda çelikleşmiş bir irade göstermiştir.
Bugün barajlar ve enerji projeleri için verilen mücadele, aslında bir bağımsızlık mücadelesidir. Amerikanın Gürcistan üzerinden kurduğu planlar, Türkiye’nin kendi kararlarına müdahale edilmesine yönelik bir hamledir. Ancak unutulmamalıdır ki Türkiye Cumhuriyeti, sınırlarını ve egemenlik haklarını koruma gücüne her zaman sahiptir.
Türk Milletinin Direniş RuhuTürk milleti, tarih boyunca kendisine dayatılan hiçbir plana boyun eğmemiştir. Kurtuluş Savaşı’nda emperyalist güçlere karşı verilen mücadele, bugünkü bağımsızlık iradesinin temellerini oluşturmuştur. Ekonomik savaşlar, baraj projeleri ve altyapı çalışmaları bu mücadelenin modern dönemdeki yansımalarıdır.
Türk milletinin bu iradesi, gelecekte karşılaşılacak sorunlara karşı en büyük güvencedir.Türkiye Cumhuriyeti, hem geçmişinden aldığı derslerle hem de milletinin iradesiyle geleceğe emin adımlarla ilerlemektedir. Amerika’nın ya da başka bir gücün Türkiye’nin kararlarına ve sınırlarına müdahale etme çabası, Türk milletinin birlik ve beraberliği karşısında daima başarısızlığa uğrayacaktır.
Çünkü Anadolu, sadece bir toprak parçası değil, aynı zamanda Türk milletinin tarihinin, kültürünün ve bağımsızlık ruhunun sembolüdür.Bu gerçekler ışığında, Türkiye’nin kendi kararlarını alabilme iradesi ve sınırlarını koruma gücü, gelecekte de en büyük güvencesi olacaktır. Anadolu’yu parsellemek isteyenlere karşı, Türk milleti her zaman bir bütün olarak hareket edecek ve tarih boyunca olduğu gibi, bağımsızlığını ve onurunu koruyacaktır.
Yeni Dünya Düzenine Karşı Türkiye’nin Geleceği: Anayasa ve İklim Yasasının TehlikeleriSon yıllarda dünya siyasetinde ve ekonomi düzeninde, “Yeni Dünya Düzeni” adı altında tehlikeli bir dönüşüm yaşanıyor.
Bu süreç, özellikle gelişmekte olan ülkeler için ciddi tehditler içeriyor. Türkiye de bu oyunun merkezine yerleştirilmiş durumda. Dünya Bankası’nın 35 milyar dolarlık fonları ve “iklim kriziyle mücadele” maskesi altında uygulanan yeni politikalar, aslında Türkiye’yi ekonomik ve siyasi olarak bağımlı bir sömürge haline getirme amacı taşıyor. Peki, bu tehditler nelerdir ve Türkiye’nin alması gereken acil önlemler nelerdir?
1. Yeni Anayasa ve Kimlik Çeşitliliği Meselesi2028 sonrası dönemde Türkiye’yi tehdit eden en büyük projelerden biri, “kimlik çeşitliliği” üzerinden ülkeyi bölmeyi hedefleyen yeni anayasa çalışmalarıdır. Bu planın arkasındaki güçler, millet kavramını zayıflatarak Türkiye’yi bir mozaik devlete dönüştürmek istiyor.
Tehlikeler:
Etnik Çatışma Riski: Türk milletini bir arada tutan ortak değerler, bu çeşitlilik politikalarıyla parçalanabilir. Örneğin, etnik ve dini grupların anayasal statü kazanması, ülkenin federal bir yapıya doğru sürüklenmesine neden olabilir.Ulusal Egemenlikten Taviz:
Türk kimliğini zayıflatmak, uluslararası müdahalelere açık bir devlet yapısını kaçınılmaz kılar. Bunun en net örneği Yugoslavya’nın dağılması sürecinde görülmüştür.Türkiye Ne Yapmalı?Milli Kimlik Vurgusu: Yeni anayasa çalışmaları yerine mevcut anayasadaki milli birlik ve beraberlik ilkesi korunmalı, bu ilke güçlendirilmelidir.Toplumsal Farkındalık: Halk, bu projelerin arkasındaki gerçek niyetler hakkında bilgilendirilmelidir.
2. İklim Yasası ve Türkiye’nin Ekonomik BağımsızlığıBir diğer tehlike, iklim değişikliği bahanesiyle dayatılan yasalarla Türkiye’nin sanayisinin çökertilmesi ve ülkenin bir tüketim pazarı haline getirilmesidir.
Avrupa Yeşil Mutabakatı çerçevesinde uygulanması beklenen “karbon vergisi” ve “yeşil dönüşüm” projeleri, Türkiye’nin üretim gücünü kısıtlamayı hedeflemektedir.Örnekler:Rusya’nın Çıkışı: Rusya, bu tür iklim yasalarının ülke ekonomisine zarar vereceğini fark ederek Paris İklim Anlaşması’ndan çekildi.
Çünkü bu yasalar, enerji kaynaklarına dayalı ekonomileri baltalamayı amaçlıyor.Körfez Ülkeleri ve Batı Pazarı: Türkiye, sanayisini yeşil dönüşüm gerekçesiyle sınırlandırırken, Körfez ülkeleri üretime devam ediyor. Bu durum Türkiye’yi Batı’nın pazarına dönüştürmekle sonuçlanabilir.Tehlikeler:
1. Sanayinin Çökmesi:
Türkiye, karbon salınımını sıfırlamak adına üretim kapasitesini kaybedebilir. Bu, işsizlik ve ekonomik bağımlılığı artırır.
2. Enerji Krizi:
İklim yasası çerçevesinde fosil yakıt kullanımının kısıtlanması, Türkiye’nin enerji kaynaklarına erişimini sınırlandırır.Türkiye Ne Yapmalı?Bağımsız Enerji Politikası: Rusya gibi bu tür anlaşmalardan çekilerek, kendi enerji ve sanayi politikalarını geliştirmelidir.
Sanayi ve Tarım Destekleri: İklim değişikliğiyle mücadele adı altında sanayiye getirilen kısıtlamalar yerine, çevre dostu üretim teknolojileri geliştirilmeli ve desteklenmelidir.
Küresel Güçlerin Planı ve Türkiye’nin DirenişiDünya Bankası’nın 35 milyar dolarlık fonları cazip gibi görünse de, bu para ülkenin geleceğini ipotek altına almayı hedefliyor. Bu tür finansmanların koşulları arasında, Türkiye’nin sanayi ve tarım politikalarına müdahale edilmesi gibi maddeler bulunabilir.
Örneğin:
Tarımda Bağımlılık: Tarım arazilerinin çok uluslu şirketlere kiralanması ve gıda bağımsızlığının yok edilmesi.Yerli Teknolojinin Engellenmesi: Türkiye’nin kendi teknolojik altyapısını geliştirmesi yerine dışa bağımlı bırakılması.Milli
Ekonomi Stratejisi:
Türkiye, dış fonlardan bağımsız bir kalkınma modeli benimsemelidir.Hukuki Düzenlemeler: Uluslararası anlaşmalara dayanarak, yerli üretimi ve sanayiyi koruyacak yasal önlemler alınmalıdır.
Türkiye, Yeni Dünya Düzeni adı altında uygulanan bu planlara karşı hazırlıklı olmalı ve stratejik adımlar atmalıdır. Anayasa değişiklikleri, kimlik çeşitlendirme projeleri ve iklim yasaları gibi konular sadece çevre ya da demokrasi meselesi değil; aynı zamanda Türkiye’nin bağımsızlığı ve geleceği meselesidir. Bugün alınacak doğru önlemler, ülkemizi yarın sömürge olmaktan kurtaracaktır.
Not: Mustafa Kemal Atatürk’ün “Tam bağımsızlık” ilkesini hatırlamak ve uygulamak, bu süreçte en önemli rehberimiz olmalıdır. Türk milleti, bu zorlukları aşacak güce ve iradeye sahiptir.