40,1901$% 0.22
47,1146€% 0.08
54,2331£% -0.36
4.333,68%1,20
7.019,00%0,74
10.358,46%0,26
4740878฿%0.28864
Her yaz mevsimiyle birlikte içimizi yakan bir manzarayla yüzleşiyoruz: Orman yangınları… Binlerce dönüm yeşil alan kül olurken, sadece ağaçlar değil; kuşlar, karacalar, sincaplar, çiçekler, arılar… Kısacası bir yaşam kültürü yok oluyor. Oysa orman sadece ağaç değildir. Orman; suyun, oksijenin, huzurun, toprağın ve geleceğin adıdır.
Peki bu acıdan sonra ne yapılmalı? Yanmış araziler kaderine mi terk edilmeli? Yoksa yaşama yeniden umut vermek için bir adım atılmalı mı?
İşte bu noktada karşımıza çıkan çok tartışılan bir soru var:
“Yanan orman arazilerine zeytin ağacı dikilir mi?”
Zeytin Ağacı: Direncin ve Umudun Sembolü
Zeytin, bu toprakların en kadim ağaçlarından biridir. Onun gövdesinde sadece meyve değil, tarih saklıdır. Bin yıllık zeytin ağaçları hala meyve verirken, bu ağaçların altında nice uygarlıklar, nice medeniyetler soluklanmıştır.
Zeytin ağacı aynı zamanda yangınlara karşı oldukça dirençlidir. Gövdesi kısmen yansa dahi, kökünden yeniden filizlenebilir. Bu yönüyle bir “yeniden doğuş” hikayesidir. Bu yüzden birçok uzman ve doğa dostu, yanan arazilere zeytin dikimini mantıklı ve anlamlı bulur.
Ama Hukuken Ne Mümkün?
Burada durup önemli bir ayrımı hatırlatmak gerekir: Türkiye’de orman arazileri anayasa tarafından korunmaktadır. Anayasanın 169. maddesi açıkça der ki:
“Yanan orman alanları hiçbir şekilde başka amaçla kullanılamaz; imara, tarıma ya da başka şahsi mülkiyete konu edilemez.”
Bu hüküm, aslında çok kıymetli bir güvencedir. Yani yanmış bir orman alanına bir AVM, otel veya konut dikilemez. Ancak burada kilit nokta şudur: Zeytin ağacı dikimi bir “ormanı yok etme” değil, bir alanı yeniden yeşertme çabası olabilir mi?
Devlet eliyle ya da gönüllü sivil toplum örgütleri aracılığıyla, uygun ekolojik planlamalarla zeytin gibi yangına dirençli ağaçların rehabilitasyon amaçlı kullanılması mümkündür. Fakat bu bireysel mülkiyet, gelir amaçlı tarım ya da özel işletmecilik olmamalı, kamusal faydaya hizmet etmelidir.
Doğru Yerde, Doğru Türle
Zeytin ağacı, özellikle Akdeniz ve Ege iklimine uygundur. Taşlı, kireçli, az nemli topraklarda bile yaşayabilir. Yani yanmış ormanlık alanların büyük kısmı zeytin için uygundur. Ancak burada da dikkat edilmesi gereken en önemli konu, biyoçeşitliliği gözeten bir ekim politikasıdır.
Eğer zeytinle birlikte çam, meşe, defne, keçiboynuzu gibi yerli türler de dengeli biçimde dikilirse, bu sadece bir zeytinlik değil, çok sesli bir doğa korosu oluşur. Böylece hem kuşlar geri döner, hem arılar, hem de göç yolları yeniden canlanır.
Ekonomik Değil, Ekolojik Niyet Gerek
Zeytin ağaçları meyve verir, yağ olur, sabun olur, gelir getirir. Bu yüzden bazen bu dikimler istismar edilir. Oysa yanan orman arazilerinde zeytin dikimi ancak ekolojik restorasyon amacıyla yapılırsa anlamlıdır. Yoksa bu işin adı “ormanı tarıma çevirme” olur ki, bu da doğaya ihanettir.
Eğer zeytin, yaşamı yeniden canlandırmak için dikilecekse…
Eğer bu dikim çocuklara bir gelecek, doğaya bir özür, toprağa bir umut olacaksa…
İşte o zaman her dalı, her yaprağı başka bir anlam taşır.
Zeytinle Gelen Barış
Zeytin dalı, tarihte hep barışı simgelemiştir. Bizler bu dalları sadece sofraya değil, toprağa da taşımalıyız. Zeytini dikmek, sadece bir meyve ağacı dikmek değildir. O, yanan toprağa yeniden nefes vermek, kuşlara yuva sunmak, insanlara umut aşılamaktır.
Evet, yanan orman arazilerine zeytin ağacı dikilebilir. Ama bu bir ticari kazanç için değil, doğayı onarma seferberliği içinde yapılmalıdır. Planlı, bilimsel, kamusal ve şeffaf bir şekilde yürütülmelidir.
Toprak yanmış olabilir ama bizler hâlâ umut taşıyoruz.
Bir zeytin dikmek, sadece bir ağacı değil, bir geleceği yeşertmektir.
Gelin hep birlikte, yanmış yerlere değil, yeniden yeşerecek yerlere bakalım.
Çünkü toprak unutmaz. Ona ne verirsen, bir gün sana geri verir.
O zaman biz de ona barış, sevgi ve zeytin verelim…
Hiç Orman Yangını Gören Var mı?