40,2372$% 0.13
47,1184€% 0.36
54,1206£% 0.29
4.330,81%0,29
7.012,00%0,18
10.225,48%-1,28
4757606฿%-1.14657
Bugün Türkiye’nin dört bir yanında üniversite sınavı heyecanı yaşandı. Milyonlarca gencin kaderine yön verecek bu sınavda, duygular, umutlar ve beklentiler doruktaydı. Ancak sosyal medyaya düşen bir görüntü hepimizin içini sızlattı. Sınav salonunun önünde, kapıya sarılmış, gözyaşlarıyla “Kimliğimi istiyorum!” diye feryat eden bir genç kız… Gözleri panik dolu, sesinde çaresizlik… Bir sınavın değil, bir neslin fotoğrafıydı bu aslında.
Ve işte ibretlik manzara tam burada başlıyor.
Bu genç, sadece kimliğini unutan bir öğrenci değil. Bu sahne, yıllardır üzerine titrenmiş ama bir türlü “hazırlanamamış”, büyümüş ama olgunlaşamamış, kendi sorumluluğunu taşıyamayan bir kuşağın hikayesidir. Kimlik kartı değil orada unutulan; sorumluluk bilinci, yetişkinlik, özgüven, dirayet, mücadele ruhu ve hayata karşı duruşun kendisidir.
“Çocuk Ağlamasın” Diye Başlayan Sessizlik, Toplumsal Çöküşe Dönüşür
Uzun yıllardır bir toplum olarak çocuklarımızın üzerine titredik. Ağlamasınlar, üzülmesinler, zorlanmasınlar diye her şeylerini önlerine serdik. Ödevini yapmadığında biz tamamladık, sabah kahvaltısını unuttuğunda okula peşinden yetiştirdik, beden eğitimi kıyafetini almadığında marketten koştuk. Ve tüm bunları “iyi anne-baba olmak” sanarak yaptık. Oysa farkında olmadan çocuklarımızı hayata değil, bize bağımlı bireyler olarak büyüttük.
Ne zaman öğretmen biraz sert konuşsa veliler ayaklandı: “Benim çocuğuma nasıl bağırırsınız?”
Ne zaman çocuk sınıfta başarısız olsa aileler öğretmeni suçladı: “Demek ki siz iyi anlatamamışsınız…”
Ne zaman çocuk sokakta bir kavgaya karışsa, diğer çocuğun ailesi suçlandı: “Bizimkine kesin iftira atıyorlardır.”
Ve her olayda, her adımda çocuklarımıza şu mesajı verdik:
“Sen asla kusurlu değilsin, her zaman arkanda bir kurtarıcı var.”
Ama hayat öyle değil. Sınav salonunun kapısında kimliğini unuttuğunda bir annenin gözyaşı, bir babanın çaresizliği ya da bir öğretmenin iyi niyeti hiçbir kapıyı açmıyor. Hayat, hata kabul etmiyor. Ve biz, çocuklarımızı bu gerçekle hiç tanıştırmadık.
Sorumluluk Almayan Nesil, Sırtında Geleceği Taşıyamaz
Kuşkusuz her nesil kendi zamanının çocuklarıdır. Ama içinde bulunduğumuz çağda büyüyen çocuklar yalnızca dijital değil, duygusal olarak da ekranların ardına saklandı. Gerçeklikten koparıldı. Hayal kırıklıkları yaşamasınlar diye tüm taşları biz temizledik yollarından. Ama unutulan şu oldu: O taşlara takılarak büyür insan, düşerek öğrenir, kendi başına kalkarak güçlenir.
Bugün üniversite sınavı kapısında feryat eden o genç, ne ilk ne de son olacak. Çünkü biz, mücadele etmeden başarı isteyen, ağladığında hemen susturulan, sorgulamadan inanan, özeleştiri yapmaktan aciz bir nesil yetiştiriyoruz. Hata yapma hakkı olmayan ama her hatasında mazaret bulan bir kuşak…
Geleceği Hazırlamak İçin Önce Ailede Başlamalıyız
Sorun sistemde olabilir, eğitimde olabilir, sınavlarda olabilir. Ama daha büyük sorun evin içinde başlıyor. Bugün bir çocuk babasına “Hayır!” diyorsa ama öğretmenine kafa tutuyorsa, o çocuğa suç değil, ayna tutulmalıdır. Çünkü evde saygı öğrenmeyen bir birey, okulda da sokakta da sınır tanımaz. Çünkü anne-babanın ‘dur’ demediği çocuğa, başkası ‘dur’ diyemez.
Bugün sınıflarda öğretmene “sen” diyen çocuklar var. Bugün babasının gözlerinin içine baka baka telefon bağımlılığını sürdüren gençler var. Bugün sosyal medyada saatlerce vakit geçirip bir paragraf yazıyı okuyamayan, bir soruya dikkatini veremeyen milyonlarca öğrenci var. Bu çocuklar hata değil; ama bu tablo, biz yetişkinlerin hatalarının eseridir.
Şimdi Ne Yapmalı?
Evde kurallar yeniden yazılmalı.
Sorumluluklar çocukların omzuna yüklenmeli.
Başarı kadar başarısızlık da konuşulmalı.
Düşünceye, sorgulamaya, eleştiriye kapı açılmalı.
“Benim çocuğum yapmaz” değil, “Benim çocuğum da öğrenir” denmeli.
Hayatın gerçekleriyle yüzleşmeden büyüyen çocuklar, gelecekte yüzümüzü güldüremez.
Son Söz: Kimlik Kartını Değil, Karakterini Unutma Evlat
Bugün YKS kapısında kimliğini unutan o genç, belki de bir dönüm noktası yaşadı. Belki hayat ona ilk kez “sen artık büyümelisin” dedi. Ama o görüntü biz büyüklere de bir tokat gibi çarptı: Biz bu çocukları neye hazırlıyoruz?
Hayatın sınavı, bir güne değil, bir ömre yayılır. Ve biz, çocuklarımızı o sınavda sınıfta bırakıyoruz. Onlara güven vermekle şımartmak arasındaki ince çizgiyi fark edemezsek, gelecek nesiller sadece bilgide değil, hayatta da başarısız olacak.
O yüzden bugün hepimize düşen şu soruyu dürüstçe sormaktır:
“Biz çocuklarımıza hayatı öğretmedikçe, hayat onlara ne öğretecek?”
Ankara’da özel gereksinimli bireylere Ağız Ve Diş Sağlığı eğitimi